2 Mart 2014 Pazar

Yazara Otopsi Yapan Okuyucu

Anonim
Kitap Sevenlerle Ekibi

Okuma yazma bilmiyorsak, akşamları bilenlerin ayak uçlarına ilişir, büyülü bir şiirin, romanın ya da öykünün içinde bizi birlikte dolaştırmasını isteyebilirdik. Biliyorsak, çok değil yalnızca, evet hepi topu bir kitabı başucumuza koyar, içinde bize ait, sakladığımız bir duyguyu yıllarca yoldaş edinirdik. Oysa sonuç şu; biz okumayı biliyor (bu okumayı bilmek konusu çok su kaldırır) ama sevmiyoruz. Böylesi bir topluma yazmak da, yazdığını doğru "anlatabilmek de" kolay olmuyor. Bilmeyen ve sevmeyenlerden mütevellit bir kütleye yazdıklarını pazarlamacı gibi satmaya çalışan kadınlar ve erkekler var. Kütle beni okusun diye, onların istediği şeyleri yazan yazıcılar da... Ve hatta okunmasa bile kitaplarının satın alınmasını isteyen, gururu okşanmaya gereksinim duyan zavallıcıklar. İşte okuyucu ile yazar arasındaki tuhaf Türkiye orijinli ilişki... Bu tuhaf okuyucu-yazıcı ilişkisinden yürüyerek anlatmaya çalıştığıma geleyim.
Okuyanların kendi içinde çözümlemesi yapılmalı. Bir okuyucu kütlesinden misalliyerek anlatacağım. Kitabı eline alan bir kadın, yazarına okuyalım bakalım, nasıl fantezilerin var, demiş. Gülmeden önce, şunları da bilelim. Osmanlı'yı yanlış anlattığı için romancıya tarih dersi verenlere rastladım. Şiiri, şairin hangi sevgilisine yazdığına kesin şahitlik yapabilecek inanmışlar da bulabilirim. Kütlenin maksadı kitap okumak değil, buradan bakınca, yazan... Onu yüceltmek ya da yere çalmak istiyor, meramı belli. Dolayısıyla yazan ile eser arasında kopmaz bir bağ kuruluyor. Bu bağın tariflenmesinde de, eğer maksat yazanı itin kıçına sokmaksa, kaba, birebir, ahlakçı ve kimi zaman da intikamcı bir yol seçiliyor. Kadınların yüzyıllar boyu edebiyattan uzaklığında, yazdıklarında da otosansüre yenik düşüp başarısız olmalarında bu saçma sapan bakış açısı rol oynamıştır. 
Peki, yazar ile eser aynı masada bile oturmamış iki ayrı varlık mıdır? Bunu demediğim kesin. Yazar sözcükleri sıralayan bir görevlidir, hepsi bu.  Bunu anlamak gerekiyor. Freud'un ruhunu çağırıp, dizili o sözcüklerden bir portre çıkarmasını istemekten söz açmıyorum, bu yapılabilir. Yazan insanla, yazmadığı zamandaki insan arasındaki uçurumdan dem vuruyorum. Yaratı otopsisi yapılmak üzere raflarda acımasız ellerinize teslim olmuş zaten, ölüm gerekçesi olarak da yazanın adını rapora koyacaksınız. Daha ne istiyorsunuz?
Hödük bir okuyucu kütlesinin, anlattığım manada haksızlığına uğramış en geniş kesim şairlerdir. Kullandıkları imgelere sığınan ve gerçekçi şiirden uzakta yazan şairler de ne yazık ki en bahtsız edebiyatçılar olmakta. Neşteri elinde bekleyen o kütle usta bir operatör nezaketiyle de tarumar etmiyor şiiri ve şairini. "Allah Allah" nidalarıyla saldırıyor. Şairi ölmeden ve unutulmadan onun yaşadıkları, şiir kendi bağımsızlığını ilan edemiyor. 
Sonuç o ki; yaratıcısı yok olmadan bir kütleye yaratılanı anlatabilmek mümkün değil.



Kütle için fıtratına uygun not: Şairler sevmeden sevdim demezlermiş, romancıların ise hep yalan yazdığı söylenir. Şiirin romandan ekseri daha kısa olmasının sebebi budur. Çok laf yalansız olmaz. Kullanırsınız diye.

1 Mart 2014 Cumartesi

De Hey Kaç Asırdır Aşığım - Şiir Çeviri


Kadim dostlar çevirdi
Kapısından
Elime tutuşturulmuş hüzünlerle
Yan cebimde dut kurusu
Karnım aç
De hey kaç asırdır aşığım

Çiçek donatmış masayı
Haksa onun hakkı
Torbasında kıtlık taşıyan benim
İllegal bak, gör, konuşma, duy
Oku maruzatım çıkmışsa aklından
Kadrini dayat
Bilmiyormuşum sanmaktan
Asla gocunma
De hey kaç sene oldu
Cezam

Günün hepsi bir çuvalda
Rakım yüksek, soluk alamıyor
Ciğerlerim
Yok ki elemeye birin mecalim
Olsa kime ne, beni mi
Yoğuruyor hayat
İcazetsiz

Tik tak
De hey kaç saniye geçti
Kaçıncısı bu
Gözlerimin kör olduğu
Dibine düşen armut
Bahanesiyle

Saymaya başlayalım
Bin dokuz yüz seksen
Küsurat çıkmış düşmüş
Hesapsızız alenen dolaşsa da
Zaten
De hey kaç yüreğe çarpmış yüreğin

Beni önce sağır bir kuyuya bıraktılar
Ellerinde tutuklama iznin
Sundular ki talep de etmemiştim
Duyamadım hiç sesini
De hey kaç sözcük nidalandı sen yokken
Sonra bir mağara duvarı oldum
Yarasalar çarptı radarlarıyla
De hey kaç yara aldım

Elinde kağıt helva, saçında hissizlik
Elimde kalem, saçlarımın dibi ağrıdı
Bırakıp gitmelerin düştü aklıma
De hey kaç soğuk vurdu beni

Ulusal bayramlardan biri
Bizim olsaydı
Olmadı, doğum günlerini bıraksaydın bari
Törenler için
Kore'nin bağımsızlığına benzeyen
Bir günü seçseydik yeterdi
Vuslata dair
Ya da öldürseydim adı dört harfli
Her kadını, sen dahil
De hey kaç sene mahpus olurdum
Kaç sene sürgün

Mart da geçer
Nisan gelir ve sonra çoğalır aylar
Yıllar
De hey kaç kaderdir bıraktığın
İçine avcumun
Kahpesinden

Şiir: J.J. Cromwell
Çeviri: Kitap Sevenlerle Ekibi