30 Ağustos 2014 Cumartesi

Kendime Bir Mektup Yazdım

Sevgili Canım, senin için endişeleniyorum. Bugün seni aradığımda sesin solgun, tesellisiz geliyordu. Sorular sorup canını daha da sıkmak istemedim. Hayatta her zaman güzel kalpli kimseler yok, bunu kabul etmeli hayat saatlerini ona göre ayarlamalısın. Çevrendeki insanlar her zaman sandığın gibi insanlar olmayabilir, sen de mükemmel değilsin. Hatta açık ifade etmeyi severim bilirsin, hatalısın. İyi ve beğendiğin taraflarını sevdiğin gibi, diğer insanlarda da hoşgörülü olup güzel hallerini aklına getirmelisin. Böylelikle çok kırılmaz, çok üzülmezsin.Neşeyle güldüğün zaman hayatın uzar. Sevgili Canım, sağlığına dikkat etmeli, incir çekirdeklerini umursamamalısın. Her şeyden önce berbere gidip saçların ucundaki kırıkları iyice kestirip, sonra da bir güzel yumurta sürmelisin. Ha şöyle, gülümsemen güzel. Ayrıca zeytinyağı da sürmelisin. Bunların hayatta çok faydalarını göreceksin. Boyunu uzatmak için geç kaldık ama yaşlanmaman için veya daha genç kalman için hala bir şeyler yapabiliriz pekala. Güneşli havalarda muhakkak sokağa çık, güneşe karşı yürümek seni yıllardan korur, neticeden çok memnun kalacaksın. Yıllar sonra bu anı hatırlayarak bana teşekkür edeceksin. Önemli değil Canım, içimden sana hep iyilik yapmak geliyor. Jamaika usulü portakallı ördek pişirmeyi bilmesen bile seni seviyorum. Yaptığın yemekler çok nadiren güzel oluyor, sanırım yanlışlık eseri, ne börek, ne de köfte yapabiliyorsun ama senin yanındayım. Sen de, sana gösterdiğim bu anlayış ve sevgiyi diğer insanlara göstermelisin. Zorunda değilsin ama inan bana hayatın daha kolay olur. Tamam, itiraf etmeliyimki patatesleri iyi kızartıyorsun, her yeri yağ yapıyor, ellerini de yakıyorsun ama olsun. Misafirlere çeşitli hazır bisküviler ikram edebilirsin. Misafir deyince de ödün kopuyor, kuzum hem yalnızlıktan yakınıyorsun hem de kapı çalacak diye aklın çıkıyor. Kırk yıl geçti, seni hala anlayamadım ben. Dünyanın hali gibi halimiz ,Sevgili Canım.  Aynı kalamıyor hiçbir şey. Artık telaş içinde yaşıyoruz, bir elimizle saçımızı düzeltirken, diğer elimizle yarım kalan çayı bitirmeye çalışıyoruz. Biliyorum yorgun düşüyorsun. Telaşı sevmezsin. Dingin, sessiz, az insanın sokaklarda yürüdüğü, arabaların şehirde sağlı sollu park edebildikleri kolay hayatı özlüyorsun. Kolay hayat artık yok, dünya bir bilmece, kim kimi bombalayacak, kim nerede yalnız kalacak, hangi ülkede savaş çıkacak, kim otobüste kime yer vermeyecek, yaşlılar bu telaşa nasıl dayanacak, kalp bütün bu ağrıları ne kadar uzun çekebilecek. Sevgili Canım, canını bu kötü şeylerle sıkmak istemiyorum elbette, ancak dünyada hiç kötülük yokmuş gibi büyütüldün  ve bu gerçek hayat seni kaygıya itiyor ama işte gerçek. Öğle saatlerinde herkesin öğle uykusuna yatırıldığı çocukluğunu özlüyorsun, anlamıyorum, hissetmiyorum, bilmiyorum sanma. Ama zamanı geri döndürmek gibi bir gücüm yok, sihirli bir çubukla sana eski hayat verebilmemi bekleme. İsterdim ama elimde değil. Mümkün değil, Sevgili Canım, fakat sana iyi bir haberim var. Dün gece seni rüyamda gördüm. Yağmur yağıyordu. Yağmur ışıltılar gibiydi. Rüya ya. Sen de çok güzel yeşil ipek bir elbise giymiştin. Işıltıların içinde sakin, telaşsız, ağır ağır yürüyordun. Sonra, yeşil, yemyeşil bir bahçeye girdin. Sevgili Canım, aynen rüyamdaki gibi sahiden mutlu olacaksın. Rüya hakikat olacak. Uzun saçlar sık sık kesilmek ister, unutma.   

Yazan: Hülya UÇAR  

Kaynak: http://blog.radikal.com.tr/siir-deneme-oyku/kendime-bir-mektup-yazdim-58027

28 Ağustos 2014 Perşembe

ayrılık öpücüğü üzerine bir yanılsama


eski filmlerin hepsinde
kuş kanadına tutunmuş
rüzgarlar gelirdi
karanlık sinema salonlarına
düşlerimiz
savrulan uçurtmalarda iplerdi
bağlanmış koltuk koltuk
biletli ve sabır küpü

biz,
masum ve aç çocuklar
beklerdik aynı ve bildik sonlarını
sadık kadınlar ve delişmen adamların
biteviye ve çok da alkışlamışlığımız vardır
boş, beyaz, geçkin perdelerin
siluetsiz halini

biz, bir vakitler
umulmadık kopuşlarında dev ruloların
öfkesiz ve üzgün beklerken
inanırdık ki
ayrılık öpücükleri tılsımlıdır
inandırıldı ki
aşkı kimse bitiremez
yalan söylemez akan görüntülerde
tarıklar, hülyalar, türkanlar ve edizler

dönmeden durmuyor dünya
vakti geldi anladık ki
ayrılık öpücükleri ya yok gayri
ya da bir yanılsama
vuslatlarını kirletmiyor kadınlar
eski filmler için
eski sevdalılarıyla



Atıl Kurt

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Küçük Kızım Su'ya



Bir derin uykudaydım ölümün içinden 
Açtım ki gözlerimi 
Bir suyun gölgesi gibi 
Kendisi adeta bir suyun 
Ayakucunda sen oturuyorsun 
Şiir getirenlerin çok olsun çocuğum!  
  

Can Yücel

öp ıslanayım

ey denizlerin sesi sevgili,
beden ve ruhun ilacı,
çıplak ve yalnız bir ölümü
umarsızca sunuyorlar,
ilmek ilmek işliyorlar
bir bitiş hikayesini
biteviye,
o an
aç ve susuzum ve yalnız,
dokun uçlarına
parmaklarımın
değ, değiyorsa işkenceler
azgın bir beygire benzeyen
göğsümdeki aleve
hadi,
vakit dar ve bir kedi kadar üşüyorum
tenha bir sokakta
karanlık bir şehirde
mevsim de zemheri,
ısınmam için gözlerinde
bir yer aç
yakarırken tanrıya,
doğur beni
izinsiz ve illegal
tüket sonra,
bulaşımış bir türkü ağzımdaki
bilip duyduğun
yolumu kesmiş aç kurtlar
ya kur hayatı
ya hayatı kurgula şeytana inat
bizim eller kaldıramaz
ayrılığı
süresi uzun
sat beni ya
ya da öp sabahlara değin
ıslanayım.

                       mustafa doğan
                       ölü şairin defteri