Chronic – (Kronik)
Babamın, uzak bir şehirde, sabaha kadar
öksürükten uyumadığını bildiğimden, üzülmemek için telefon açıp hal hatır
soramıyorum. Aslında uğraştım. Ne yaptıysak işe yaramadı. Kronik bir öksürük,
yakasını bırakmıyor. Çaresizlik canımı acıtmıyor ama nefret ediyorum. Aradığımda;
“iyiyiz diyelim iyi olalım,” kalıp sözüyle geçiştiriyor. Bir kaç gün önce
“psişik” yönü kuvvetli bir arkadaş Beyoğlu sinemasının önünde kuyruk başı yapıp
beni zorla “Chronic” filmine soktu. Filmde umarsız insancıklar, aileden
olmayan, “saplantılı” bir hasta bakıcının ellerine teslim oluyordu. Ve muhtaç
ve mağdur o insancıkların yanında aileleri handiyse yok gibiydi. Sinema
salonunda bir iki kez boğazımı temizledim. Öksürmemek için.
Aileler yoktu diyorum ya; gerçek manada yanında
olmaktan bahsediyorum. Film boyunca, uzak şehirde sabaha kadar öksüren babamla
kaldım. Benden daha fazla, o karanlık salonda, benim duyumsadıklarıma benzer
bir halet-i ruhiye ile kalanlar olduğuna emindim. Nitekim, başroldeki aktör,
hasta bakıcı rolünde bir kanser hastasıyla bu anlattıklarım çerçevesinde yaşama
asılırken, orta yaşın üzerinde bir kadın hıçkırıklarla Beyoğlu sinemasının salonunu
terk etti. Perdenin içinde, filmin tam merkezindeydi. Öyle öksürük, hıçkırık
derken benim de bunun üzerine şu aile bağları meselesini Chronic’in
anlattıkları ve anlatmak istedikleriyle ele almam şart oldu. Yazarsam
hafiflerim belki diye düşündüm.
Lie to Me dizisinin başarılı başrol
oyuncusu Tim Roth, Chronic’te hasta bakıcı David rolünde. Bu arada dizi, özgün
senaryosu ve Tim Roth’un yine sıradışı oyunuyla ortalamanın çok üzerinde onu da arada belirteyim. Neyse; filme gelirsek; filmin “saplantılı” hasta bakıcısının adı
David, David kadar sade bir ad nereden bulunacak ki? Koyun çobanı peygamber. Bir yanıyla gerçekten de peygamber gibi bir hasta bakıcı David.
Baktığı hastalarla arasında, öyle uzun zamana
da bırakmadan katastrofik neticelere evrilen bir ilişki kurmaya mahkum bir
adam. “Saplantılı” ifadesini filmi izleyeceklere haddinden fazla “spoiler”
vermemek için daha çok kurcalamam gerekiyor. İyi bir profesyonel hasta bakıcı
olarak bile yapılamayacak kadar sınırları zorlayan düzeyde işini yapmayı seçmiş. Roth, oyunuyla başlangıçta bizi de hayranlık ve gıpta ile inandırıyor. Sonra
gerçek ortaya çıkıyor; çıplak ve yardıma muhtaç vücutların uzun sahnelerde
arındırılması, temizlenmesi mevcut düzen içinde “profesyonel bir hizmet sunumundan”
öteye bir anlam taşımakta olduğu ortaya çıkıyor. Film ilerledikçe bunu keşfediyoruz. David’in her
hastasında; işinden öte onlarla bir bağlılığı oluşuyor ve her hastasında
gidermeye çalıştığı bir eksiği olduğunu anlıyoruz.
David, "işindeki" bütün kibarlığına karşın, hastaların aileleriyle hemen hemen hiç iletişim kurmuyor. Bu vurgu ta en baştan sonuna kadar özenle yönetmence de işleniyor. Aileler yok sayılıyor, öteleniyor. Birer anthichrist yaratılıyor. David, hastayı ellerinden alıyor, sahipleniyor. Mefhumu muhalifinden; aileler çaptan düşmüş, artık "yük" olmuş yakınlarını David'e gönüllüce bırakıyorlar. Sanırım
senarist ve yönetmen -ikisi aynı kişidir- ortaklaşa şu kanaati DNA’larımıza nüfuz edene kadar
işlemeye karar vermiş. Zaten aile bağları denilen şey tecimsel ve sistemin
ürettiği şeylerdir. Bunu şimdi yazalım da UNUTMAYIN! Şimdi filmdeki o hüzüne bulanmış temayı şöyle iyice havalandıralım.
Bakıma muhtaç hale dönüşünce; işte o insan, -hatta ekonomik amortismanını tamamlayan o insan denilen nesne- aile
ilişkileri zaviyesiyle nereye konumlanabilir? Daha çok, açık izah edelim. Mevcut
düzen içinde yaşamını idame ettirmekte olan aile bireyleri, işe gitmekte,
alışveriş yapmakta, başka şehirlerde çalışmakta, kısacası günlük yaşamda
sistemin dayattığı görevleri bihakkın yerine getirmek için çaba göstermektedir.
Evilik, çocuk gibi unsurlarıyla oluşturulan aile denilen kurumun temel işlevi
mevcut düzenin idamesi için topyekün hizmet etmektir.
Çarklar dönecek!
Pekiyi, o kutsal sanılan kurumun içinden birisi çok yaşlanma, hastalık, sakatlık gibi nedenlerle aileyi
öngürülen hizmeti vermekten alıkoyarsa, mazallah, ne yapılacak? Düzen bu işi de çözmüş; hemen başvurulması gereken tedbirler vardır. Hasta bakıcı tutmak bu
tedbirlerden birisidir. Bakımevleri, kreşler, akıl hastaneleri gibi ilave tedbirleri
bilmektesiniz. Film o tedbirlerden birinin öznesi David'i bize sunuyor. Hasta bakıcı David’i merkeze alıp, işine gücüne devam eden,
kenarda kıyıda dolaşıp caka satan aileleri ise kör kuyulara atıyor. Aile bireyleri, "yaşam devam ediyor," deyip düzenin
çarkını döndürmek için var güçleriyle çalışmaya devam ediyorlar. Netleştireyim:
Filmin bir sahnesinde; kızına metastaz
(sıçrama) yapmış kanser sonuçlarını, “her şey yolundaymış,” diye haber veren annenin kızından
aldığı yanıt bizi filmin aile bağları fenomeninde sonuca götürüyor. Siz ne yanıt almış derken ben komik bir
şey söyleyeyim mi? Senarist (yönetmenle aynı kişi) en iyi senaryo ödülünü Cannes’da bu diyalog ile almış bile olabilir.
“İyi o halde, bu ay sonu gelmem
gerekmeyecek.”
Bu umursamazlık değil, bu vefasızlık değil,
vicdansızlık hiç değil... Böyle bir kuru düşünceye, ilkel duygu sömürüsüne ihtiyacı da yok filmin. Film kestirmeden diyeceğini çoktan demiş zaten. Konu duygular, bağlar, ilişkiler odaklı, bu tamam ama
tartışılan bunları yapılandıran, belirleyen, ortaya çıkaran sistem. Filmin işi bütünüyle sistemle.
Bütün suskun, dingin ama çığlık gibi akan olaylar olup biterken David, kanser hastası kadının
kemoterapi yüzünden altına yapmış haliyle uğraşıyor. Tüm ayrıntılarıyla kadının
kıçını temizlerken görüyoruz peygamberimizi. David her defasında elinde sabunlu bir bez ya da
sünger ile büyük bir özveriyle hastalarını temizlerken mevcut sistemin cilasını solduruyor.
Yönetmenin sistemin renklerini soldurarak sorgulama işi o kadar çok hoşuna
gidiyor ki; dakikalarca David ile birlikte bir banyoda biz de sorgulamaya eşlik
edip, selam çakıyoruz. Yönetmen ısrarla hastaları o en sönümlenmiş hallerinde bir yabancı
tarafından temizlenirken vermeyi deniyor. Ve bilinçli bir vaiyette aileleri saklıyor. İzleyiciyi David’ten de ailelerden de tiksindirecek
kadar David’in muhtaçlara sarılması yeğleniyor. David'in bunu para için yapmadığını ta
en baştan ve kesinlikle artık anlayabiliyoruz.
Söyledim. Ölünce cenaze sahibi olacak kadar
ileri giden bir saplantı David'inki. O, David'i peygamerleştiren spoiler’e yeniden değinmek istemiyorum ama filmin
içinde bunun nedeni olarak sunulan olay kanımca yeterince inandırıcı değil. Senarist
David’i baştan sona bir saplantıyla başkasına muhtaç hastaların, yaşlıların
yanında tutacak sağlam bir gerekçe aramış ve bence bulamamış. Bulduğu şeyse,
önemli bir eksikliği doldurabilmek için kullandığı saçma, - hadi haksızlık
etmeyeyim- kolay bir dolgu malzemesinden öteye geçmiyor. Bu zayıf, cılız gerekçeyi yönetmen her ne kadar David’in
dağılan ailesini eğreti bir biçimde akışa sokarak gerçekçi kılmaya çalışmışsa da bence imkansızı deniyor. Olsun! Senarist yine de işini eksiksiz yapmış. Odaklandığımız
nokta da zaten David'in neden ailelerden daha fazla hastalarıyla ilgilendiği değil.
Senarist ya da yönetmen olarak Franco'nun filmde seçtiği “son”
da yukarıdaki kertede değerlendirilmeli. Hangi senaryo grubuna verilirse
verilsin, hangi yönetmen parmağını bu işe sokacak olursa olsun gördüğümüz sondan başka bir son sakil
kalırdı. Evet bu klasiğimsi bir sondur ama izah ettim ya, çok da önemli değil. Hiç bir
izleyiciyi alışılmadık bir “son” ile buluşturma görevi yönetmene verilmemiştir
ki zaten. Değil mi efendim? O ana temayı vermekle mutlu ve tatmin olmuş
vaziyettedir. Bu zaviyeden bakınca eleştirilecek şey yönetmen ya da senarist
olmaktan çıkıyor. Klasik son –hatta klasik değil de mecburi son demeliyiz- için
filme en iyi senaryo ödülü damgası vuran jüriye laf edebiliriz ancak. Bilmem
anlatabildim mi?
Tema ne? Aile denilen mefhum, tam da mevcut
düzen tarafından böyle, filmdeki gibi kurgulanan bir şey. Açıkça soruyor film;
bebekliğinizde kıçınızdaki bokları silen annenizin size gereksinim duyduğu anda
günlerce kıçını temizleyebilir misiniz? İsteseniz bile mümkün kılan bir sistem var mı? En başta kurulan ve tamamen içgüdüsel
olan anne-bebek ilişkisinden yola çıkılırsa, kapitalist dünya düzenin
oluşturduğu anne-evlat ilişkisi, anne-evlat ilişkisi midir? Filmin içinden ilerleyelim
ve işin içine başka aile bireylerini de sokalım. Felç geçirip aniden yatağa
mahkum kalan babanızla, günlerce en hoşlandığı şeylerden biri olan porno film
izleme fikri sistemce formatlanmış iç dünyanızda nasıl bir kasırgaya neden olur?
Chronic, benim oturup izlediğim koltuğu
bulup oradan izlerseniz, müthiş bir düzen eleştirisi. Başka koltuklardan
izlemeye çalışırsanız arayı da beklemeden çıkma hakkı veriyorlar. Bu bir.
İyi ki telefon var; babamı arıyorum. Bu da
iki.
Babam beş yüz kilometre uzaktan şöyle demeye
devam ediyor. “İyiyiz diyelim, iyi olalım.” Bu da üç.
Yönetmen ve Senarist: Michel Franco
Oyuncu: Tim Roth
Kitapsevenlerle - Ekim 2015