18 Mart 2016 Cuma

En Kısa Gecenin Rüyası


İki yanlı oturuyoruz, sahne aşağıda ve tam ortada. Kanepeler uzatılmış; dekor bundan ibaret. Ben tavana bakıyorum; aşağıda olup biteceklerin benim için hikayesi nasılsa belli. Tavana bakabilirim. Ve nasılsa umduğumu bulamayacağım. Önyargı! 
Shakespeare’in adını yazmak kadar oyunlarını izlemek de aslında çok zor. Bir Yaz Gecesi Rüyası ( A Midsummer Night’s Dream) niye En Kısa Gecenin Rüyası olmuş biraz da bunu anlamaya gelmişim. Meramım o. Ben tavana bakıyorum; iç çamaşırları asılı. Büyük büyük iç çamaşırları... Haydi hayırlısı! Öyle diyorum. Biliyorum ki; Shakespeare asla Shakespeare olmayacak. Moda Sahnesi de kendi Shakespeare’ni yaratacak. Tavan don, sütyen dolu... Bu Shakespeare gökyüzüne ay ve güneş yerine libido asmış.
Başlıyor!
Plazalardan oyuna gelecek kentli, çalışan kızlarımız için ayakta alkışlanabilecek bir Shakespeare var sahnede. (Çok mu seksist oldu?) Her şey amatörce ilerlerken sahne birden kitleye çekici gelecek bir hal alıyor. Doğu şivesiyle konuşup, Urfa’nın etrafı türküsünü söyleyen Caner Erdem’e kadar idare de edilebilecek bir başlangıç. Hoppaaa... Sahnedeki giriş çıkışlarda izleyiciye tatlı tatlı sırnaşan Volkan Yosunlu... İyi bir BKM Mutfak yapımı. Koy prime-time’a ilk sıralarda hak ettiği yerini alır. Öyle de oluyor zati. Ben de biletlerinin iyi satmasına tav olup gidiyorum. Evde sabun köpüğü bir film izlemek yerine Kadıköy’de Çiya üstü yapmak daha hoş geliyor. Hoş da... Tiyatrolara izleyici böylece daha çok gelebilir. Bu izleyici, bu oyunlardan daha çok zevk alabilir. Ha! “Oyun” izlemek istiyorum diyen bir iki “yabancı” için de devlet tiyatroları adres gösterilir. Her şey yolunda yani.
Plazacı kızlara popüler espriler, tiyatrocu beylere Shakespeare, gençlere romantizm, yaşlılara girişte bira...
Ya, açıkçası ben oyunu beğendim. Uyumadım salonda. Tavana, dona, sütyene de bakmadım. İzledim. Ammmaaaa... Dediğim gibi; Moda’nın Shakespeare’i komedi için yola çıkmış ama yanlış dolmuşa binince komediye varamamış. İyi de, güldürüyor işte. Bu benim dilemmam. Bir Shakespeare oyunu olduğunu anımsamaya çalıştığı yerler yok değil. Var. Orada da bazı oyuncular kifayetsiz kalıyor. Shakespeare için oyuna gelen de yok ki... Ben de eğlenmeye gittim.
Demem o ki; gidin bu oyuna... Daha fazlasını siz de istemiyorsunuz.Yemin ederim çok beğeneceksiniz. Son sahnede içinizde kendini tutamayıp sahne de dans edecekler çıkacak. O kadar...
Ben de gitmişken, bari kamu yararına birkaç laf edeyim diye yazıyorum. Yazıp kendimi de tatim edeceğim. 
Melis Birkan:
Melis Birkan bir oyuncu. Asla bir kadın olamayacak. Çekip çeviriyor; performansı mükemmel. O kadar tadında ki; Moda Sahnesi’nin Shakespeare’ini (yanlış yazmayayım da şu adı) tarifleyen, açık eden o. Ben en çok ses tonuna bayılıyorum. Yok! Yalan söyledim, ben onun en çok mimiklerini seviyorum. Belki de bu da yalan. Bilemedim. Uzun kollarını ve elini kullanışını seviyorum. Melis Birkan çok iyi bir oyuncu. Bir kadın olduğu kimsenin aklına gelmeyecek kadar iyi bir oyuncu.
Didem Balçın’a “çok oynama” demişler. “Gözlerin konuşsun!” Sanırım o da kalabalık bir kadro içinde eriyip gidebileceğinin ve verilen Hippolyta rolünün zaten oyuna bir şey katmayacağının inancını paylaşıyor. Ezber sorunu olabilir. Ben ne oynadığını anlamadım. Niye orada ki? En az onun kadar oyundaki varlık sebebini anlamadım. Shakespeare sabun köpüğü olacaksa biraz katkı verebilirdi. Shakespeare Shakespeare olacaksa zaten Didem’i dışarıda vestiyerde çalıştırmak icap eder. Didem eleştiriyi hak ediyor ama Beyza Şekerci için yazmak israf. Ciddi söylüyorum. Burada Didem hanım için yazdıklarımı diğer arkadaşlara da kes yapıştır ile siz uyarlayın.
Ali Poyrazoğlu izlemek yerine bu oyuna gidecek sevgili modern kadınlarımız ve onların dayatması ile ya da onlarla birlikte olmak için gelen erkek kardeşlerime oyunu şiddetle tavsiye ederim. Farklı bir Shakespeare (doğru mu yazdım) bulurum diye gelenler için tavsiyem ise Kadıköy çarşı içinde birer duble içip, biraz meze, balık atıştırmaları.
Nasıl inandırsam artık sizi bilemedim. Cidden oyunu çok seveceksiniz. Benim olumsuz söylemlerim birkaç snop için...
Çocuklar uğraşmış, didinmiş bir çaba koyuyorlar ortaya. Ben biraz hoyrat adamım. Ne izleyeceğimi ve niye gittiğimi biliyorum. Yazmak da niyeyse... Madem yazdım, klasik bitireyim; tiyatroya giden yok, bu oyunlara gidenler belki ileride tiyatroya da gitmeyi dener. Bir umut.
Gidin çok eğleneceksiniz. Ayakta alkışlayacaksınız.

Not: Melis Birkan kusuruma bakmasın. O eleştirilebilecek kadar oyuncu...

Kamil Erişken Boyabatlı - İstanbul 17. Mart.2016