inmişiz bi’ kere yeryüzüne
ne sorulmuş, ne sorulur sebebi
genzimde hala ekşi maya kokusu
sen tarif et
ekşi maya
entarisinin savruluşu akşam üstü
ve kara kalem çalışılmış bir şarkı
iki kişiye indirgenmiş bir öykü
üstünden yirmi yıl geçmişti
ankara’daydık, kurum yağıyordu o kış
kalbim çıkacaktı
kalbim yerinden çıkacaktı
ben iki elinin arasında atışını görecektim
kalbimin
sen iki elimin arasına koyuverecektin kalbini
üstünden otuz yıl geçti derken
derken biz, sen ve ben ankara’da değildik, ne o, ne ben, ne ettiğimiz kavgalar
ankara’da değildik
aklım çıkacaktı
aklım gerçekten çıkacaktı
o tımarhaneye gelecekti ziyaretime
avucunun içinde ben
üstünden kırk yıl geçti
elli
sonra altmış
ankara’ya gidip geldim
kızılay’da görecektim belki
belki, çiftlikte nevale için beklediğim kuyruğun ucundaydı
umut bu ya; ikindi güneşi solgun
hava pusluyken
bir de türkü sesi dolmuş sokağa
o sokağa
o bizim sokağa
sene iki bin yirmi
aylardan kuş ayı
falımda yeni çıkmışsın
falımda yine çıkmışsın
tek yolun devrim olduğuna
inanan, bilen bi ikimiz de kalmışız
karşılaşıverdik
evet ve ankara’da
üstünden iki saat geçti
yoldaşlıktan azad edilmiş
sofra üstünde kaçak yürüyen
iki böcek gibiyiz
geçmişimizi kemiriyoruz
her şeyin ama her şeyin üstesinden gelemeyişimizi
büyük bi zafer gibi söylüyoruz
zaten diyor
başka da şansımız yoktu diyorum
ankara soluyor
vakit de
son kez ayrılıyoruz bu defa kati
inmişiz yeryüzüne bi’kere
mustafa doğan; arpa tarlası 1978