2 Şubat 2015 Pazartesi

düşler ve gerçekler


düşler ve gerçekler


yine sade bir kış akşamı
ölümcül
gökyüzü elimizden alınmış
ay bizim ay’ımız hayli gösterişsiz
hep öyle olmuşluğu vardır
zalım
yel şimdi esti esecek
kararsız, ikircikli, alelade
biri seçilmiş
dünyayı da güzel eyler
çirkin için çalar bir öteki
ne hacet ona buna
ay’a ve gökyüzüne
biri her akşam alır başını gelir
habersiz
sığınır daracık bir düş içine
o ki benim tarafımdan
icazetsiz kurulmuştur
sayrılı vakitlerde
ömrüm de istesem yetmez
ilkyaz olmadan terk eder
yaradılışı öyle
zora gelmez, zoraki olmaz
uyanırım bir sabah, alacakaranlık
uyurum sonraki sabah, alacakaranlık
bir adam düşer birinci köprüden
arkasından işlenmemiş günahları
cüssesinden yeğni
sığına sığına varırlar üç başlı ejderhanın cehennemine
şuracıkta bir yer
her yer alev, her yer dört mevsim, her yer nankör
bilip bilmeden konuşuruz
ordan burdan
adımız çıkmış adımız
soğuk olsa ne yazar yüzünüz
ninni söylemeyecektiniz ya
kaldırmayacaktınız da gördüğüm kabustan
bir gemiye bindirip gece vakti
kapınızın önünden geçen
fizan’a sürecektiniz
ölürsem orada öleyim diye
söyleyince bahanesi var
düşte, kabusta orta kahve içilmiyor
fala bakılmıyor, okuyup üflenmiyor
sevişiyor iki kadim sevgili
yazılıyor defterlerine
cehennem hiç boşalmıyor
razı geliyor çok aşık
dikbaşsız hepsi
eyvallah diyor
kaderine...


mehmet kani alaca – edebiyat öğretmeni – 1977- devrekani

Hiç yorum yok: