6 Nisan 2016 Çarşamba

Kar Adam - David Albahari

Yeni yayımlanan bir çeviri kitap "Kar Adam"

Ülkesi Yugoslavya’nın adım adım parçalandığı, savaşın tüm hızıyla sürdüğü bir anda Kanada’daki bir üniversiteden iş teklifi alan edebiyat profesörü, bu yeni, güvenli ancak steril dünyada bulunuşunun bütün tedirginliğini hisseder. Tıpkı yaşayacağı evde bulduğu haritalardaki sınır çizgilerinin, insan topluluklarının, ulusların anlamını yitirişi gibi, zihninin bütün katmanlarında ayrışmaya ve ait olduğu bedene yabancılaşmaya başlar.
Albahari, zamanımızın kahramanını şekillendirirken düşünce evrenine başrolü veriyor ve felsefi bir düzlemde varoluşun yanılsamalarını Bernhardyen bir üslupla yeniden sorguluyor.

Üniversite değildi aslında meselem, eğitime duyulan inançtan, öğrenim sisteminden, başka bir deyişle her şeyden, bilimden, tanımlardan, inkarlar ve denklemlerin toplamından, her şeyi öğretebileceğini savunan öğrenim sisteminden nefret ediyordum. Dekana gidip kalamayacağımı söylemeyi düşünüyordum. Kendisinden dolayı değil tabii, bunu özellikle vurgulamalıydım; eğitim inancından, özellikle sanat eğitimine duyulan inançtan, sanatın kendisinden, sanat için sanat yapanlardan, kelimelerin arasındaki boşluktan, sesler arasındaki sessizlikten, renkler arasındaki beyazlıktan dolayı. Yazma ediminin öğrenilebileceğine inananlar, şiir ve hikayenin yapım ve inşaat olduğunu sananlar aslında onların gerçek doğasını anlamayacak.
Halbuki böyle bir kişi, bir şey yazabilse bile harfler, sözler ve dilbilgisi olarak kalacak, çünkü yazdıkları ancak inşaat kalıntıları, mimari artıklar, dil iskeletleri olacak. Artık hiçbir şeyi düşünmüyordum, nefretin içime dolmasına izin verdim, “inşaat, artıklar, iskeletler...” gittikçe daha yüksek sesle tekrarlıyordum, en sonunda sesimin tüm gücüyle tekrarlıyordum.
(Arka kapak yazısından...)



Quill and Quire - Ellen Elias-Bursac

David Albahari’nin İngilizce’ye çevrilmiş dördüncü romanı, sürgün ile mültecilik düşüncesini ölçülemez uçurumla birbirinden ayıran bir meditasyon. Mülteciler, evlerinden, uluslarından uzağa topluca gelip, birlikte kendi toplumlarını, tesellilerini ve umutlarını bulmaya meyillidirler. Kar Adam’da öykülendirilen ise, bulduklarının sadece yalnızlık ve isimsiz bir sürgün olduğudur. Kitapta bu yalıtılma ve memleketsizleşme duygusu kaçamayacakları bir   biçimde onları içine çekmektedir.
Romanın başlangıcındaki Albahari’nin sürgünü, bir romancının savaşın tahribatından kaçışı ve bir Kanada üniversitesine varıp konuşlanmasıdır. Evini terk kararı verişi, hemencecik ve açıklıkla görünür kılmıştır ki; yazar berbat bir hata yapmıştır. Üstüne üstelik yeni bir yaşama başlamanın yıkıcı tuhaflığı ve yer değiştirmenin üzüntüsüyle, akademik dünyanın entelektüel burnu büyüklüğünden nefret edecektir. Profesörlerin her şeyi mutlak bir kesinlikle biliyor olma halleri ve öğrencilerin de çabukça beyin yıkama geyrtkeşliği onu iyice izole eder. Yabancılaşmanın yarattığı sürgünlük duygusu yıkıcı hale gelir. İşte bu noktada tek rahatlatıcı şey portakla suyudur. Kopuştan önce memleketinde yetiştirdiği portakallar, yaşamın kırılganlığını ve kaygıyı anımsatan basit birer iksire dönüşür.
Paragraf arası vermeksizin yazması ve yavaş, kıvrılmacı tarzıyla Albahari, sık sık da kendine dönüşleriyle metni zihin akışlarının ötesinde benzersiz bir üsluba dönüştürüyor. Kitap, bir yandan okuyanı uyuşturmaya sevk ederken aynı zamanda güzel, hüzünlü ve takıntılı olabiliyor.
Sürgünlüğün yabancılaşma duygusu büyüdükçe kiraladığı evde eski bir harita kolleksiyonu bulan yazar böylece romanın merkezine tarih ve coğrafyanın meditasyonunu koymaktadır. Tabii sınırlar savaşla başlamakta ve bitmektedir. Bulduğu telafi edecek tek şey, kar gibi, yeniden yazılabilecek kadar sade, beyaz ve güzel bir manzara olasılığıdır. Yapılacak şey de yeniden başlamak.



Çevrir: Kitapsevenlerle

Hiç yorum yok: