Üç arkadaş; konumuz edebiyat. SOYKA'ya pozitif ayrımcılık yapıyoruz. Kitaplarını tanıtıyoruz. Bedava üstelik. SOYKA'nın ticari kaygıları da yok zaten. Alan memnun satan memnun. Sohbetin tarafları: KSE - Blogun Editörü, MUH - Blogda yarı zamanlı muhabir, SOYKA - Yayınevinden bir arkadaş. Buyurun...
KSE - “Ticari kaygımız yoktur,” demeye utanmadınız mı?
SOYKA – Gerçekçi
bulunmadı. Dolayısıyla yalancı durumuna düştük ve utandırıldık. Duyar duymaz, abartmayın diyenler de oldu. Onların para
kazandıkları bir alandı ve biz para ilk sırada değil diyorduk. Yerine göre sert
bir tepkiydi. (Gülüşmeler)
MUH – Trajik aslında.
SOYKA –
Trajikomik demek daha manalı olurdu.
MUH – Peki,
trajikomik diyelim.
KSE – İlk romanla
başlayalım mı? Katalanca ve bir kadın yazar seçimi; başlangıç için hayli ilginç
geldi bize.
MUH – İlginç ve
çok ilginç de bir adı var: Gölgeli Şarkı.
SOYKA – Sağ olun.
Umarım iyi bir şey söylemişsinizdir.
MUH – İyi bir
şey.
SOYKA - Aslında
bir kadın yazarla başlayalım diye düşünmedik. İyi bir eserle başlamayı
hedefledik. Tek derdimiz nitelikti.
MUH – Gölgeli
Şarkı’da uzun bir hikaye var aslında ama çok belli etmiyor. Cümleleri gibi, o
uzun hikayeyi kısa ve öz anlatmış Barbal.
Çocukluktan başlıyor, kadın oluyor. Çok uzun bir zaman ama yüz sayfa
demeden hikaye bitiyor.
SOYKA – Tam da
öyle. Bir nehir roman; ama cüssesine bakınca roman demek bile çok anlatmıyor
kitabı. Bir novella aslında. Çok geniş bir zaman aralığını anlatıyor. Üstelik
zor bir dönemde de geçiyor hikaye. Yine de bu uzun ve netameli hikaye bir
novella olarak yazılmış. Bence büyük bir başarıdır.
KSE – Dediğin
gibi cümleler de çok kısa ve sade seçilmiş. O da işi kolaylaştırıyor gibi.
SOYKA – Sanırım
öyle.
MUH – Öteki iki
kitabı da konuşalım.
KSE – Evet!
Konuşalım. İkincisi Kar Adam mı yoksa Yalnız Konuşmalar mı?
SOYKA – Kar Adam,
mart başında çıktı. İkinci kitabımız o. Üçüncüsü Yalnız Konuşmalar. Martın
sonunda basıldı. Ama nisan başında hala raflarda değildi. Beceremedik pazarlama
işini.
KSE – Kar Adam
için Benhradyen tanımlaması var. Ben arka kapakta bunu okuyunca çok
heyecanlandım. Hazırlık yaptım, iyice konsantre oldum ve öyle başladım okumaya.
(Gülüşmeler)
SOYKA – Bizim
kitap değil seni heyecanlandıran o halde. Bernhard. (Gülüşmeler)
KSE – E,
Bernhardyen olmak bana göre Bernhard olmaktan daha zor.
SOYKA – Peki
başarılı mı? Kar Adam Bernhardyen olmayı hak ediyor mu?
KSE – Soruları biz soruyoruz. (Gülüşmeler) Hızla sayfaları çevirdim. Her sayfadan bir iki cümle kalıyordu aklımda. Baktım. Paragraf var mı? Nerede ara verilmiş diye. Yoktu. Tek paragraftaydı bir roman. İşte dedim o anda. Okunacak kitap bu. Kapalı bir metin. Karamsar, felsefi...
MUH – Başlamak
cesaret istiyor yani. (Gülüşmeler)
SOYKA – Kapalı
bir metin olduğu su götürmez bir gerçek. Bernhard’ın izlerini arayacaksak tam
da öyle olmalı, değil mi?
MUH – Elbette.
SOYKA – Bir
yerlerde Bernhard için şöyle yazıyordu; okumaya istediğiniz yerinden
başlayabileceğiniz biri. Kar Adam’da çeviri geldikten sonra bunu denedim.
MUH – Sondan başa
doğru bile okunabilir mi diyorsun? (Gülüşmeler)
SOYKA – Ben
demiyorum. Bernhard’ı sevenler, - Bernhard sevilmez gerçi, bilenler demek daha
doğru- söylüyorlar. Ben yalnızca öyle mi
diye deneme yaptım. Her yerinden başlanılabiliyor mu kitaba diye...
KSE – Ve?
SOYKA – Ve,
öyleymiş. Kar Adam’ı yazan Albahari’nin de buna çok yaklaştığını gördüm. Ayrıca
karamsarlık, nefret gibi içimizi rahatlatacak özellikleri de var Kar Adam’ın.
(Gülüşmeler)
KSE – Ben
portakal suyuna çok takıldım.
MUH – Evet, ben
de... Hatta internette gezinirken gördüm, orijinal kapaklarında bile portakal
suyu vardı. Siz erimekte olan bir kar adam figürü seçmişsiniz. Kapağınız çok
farklıydı.
SOYKA – Karamsar
olsun istedim.
MUH – Ticari
kaygılarınız yok nasıl olsa. (Gülüşmeler)
SOYKA – Hikayeye
baksanıza. Kıta değiştiren bir göçmen, apayrı bir kültürün, ortamın içine
sızmaya çalışıyor ama nafile. Suda zeytinyağı gibi. Rengi de, ağırlığı da
farklı. Kendini yabancı bile duyumsayamıyor. Çok daha fazlası. Bu kitaba başka
nasıl bir kapak olurdu ki? Ben çok iyi seçtiğimizi düşünüyorum.
MUH – Dedim ya,
ticari kaygı yok.
KSE – Öteki
kitaplarla birlikte bakınca görsel olarak farklı bir biçimi oturtmuş gibisiniz.
Marka oluyorsunuz. (Gülüşmeler)
MUH – Evet, artık
bir kitabı elimize aldığımız da ya da rafta gördüğümüz de hemen bu SOYKA’nın
kitabı diyebiliriz.
SOYKA – Sağ olun.
Daha üçüncüsünde bu farkındalığı yaratabildiysek bu sevindirici bir şey.
MUH – Yalnız
Konuşmalar’ın kapağını sevgilim çok beğendi.
SOYKA – Seni de
beğenmiş varsayıyoruz o halde.
MUH – Roman
bittiğinde daha dikkatli baktığımı söyleyebilirim. Yalnız bu röportaj çok
eğlenceli geçiyor. “Sevgilim kitabın kapağını çok beğendi,” müthiş güzel oldu.
SOYKA – Sorular
önemsiz demiş biri. Kim demiş bilmiyorum. İyi olması gereken cevaplarmış.
MUH – Benimki
soru değildi.
KSE – Elbette, bu
yaptığımız da röportaj değil ki. SOYKA üzerine sohbet ediyoruz.
SOYKA – Yalnız
Konuşmalar’ın çevirisini nasıl buldunuz?
KSE – Soruyu bu
soruyor. (Gülüşmeler)
MUH – Okuduk mu
diye test ediyor bizi.
KSE – Bir iki
sözcüğe takıldım ben. (Gülüşmeler devam ediyor)
MUH – Şaka bir
yana; orijinal metinle karşılaştırmadım ama...
KSE – İspanyolca
bilmediğin için olabilir mi? (Gülüşmeler)
MUH – Muhtemelen
onun için. Türkçesi için diyebileceğim; kendiyle konuşan insanların dili ancak
bu olabilirdi.
SOYKA – Yazar
dünyada en iyi İspanyolca yazanlar arasına girmiş. Yani çeviride özenli
olunması gerekiyordu. Sanırım o özenin gösterildiği anlaşılıyordur.
MUH – Ben bir de
kamyona ad takılmasına bayıldım. Pedro... Kamyonu bir insan siluetinde hayal
ettiriyor.
SOYKA – Bizde de
yok mu? Dolmuşçular, taksiciler süsleyip püsler, arkasına yazılar yazar
filan...
MUH – O başka
ama. Bizde ad takmazlar, ben hiç duymadım. Sen duydun mu? Mahmut diye bir
taksi, Avni diye bir dolmuş...
SOYKA – Taksiler,
dolmuşlar erkek mi yani?
MUH – Yalnız
Konuşmalar’daki kamyon Pedro. Erkek.
SOYKA – Kamyonun
erkek olması doğal. (Gülüşmeler) Aslında Amerika’da çok bilinen bir kamyon.
Markası...
KSE – Mack mi?
SOYKA – Değil,
bak dikkatli okumamışsın romanı.
KSE – Okudum
valla.
SOYKA – İlk başta
yazıyordu kamyonun markası; Peterbilt. Müthiş bir makine. İnternette bak.
Bayılacaksın.
KSE – Neyse
kapatalım kamyon meselesini. Yazarın şiirleri de var demiştin bize.
SOYKA – Evet,
Neuman hem şiir hem de kısa öyküleri de olan bir yazar. Röportajının birinde
şiir yazmanın daha özgürce olduğunu söylüyor.
KSE – Özgürce
deyince aklıma Yalnız Konuşmalar’daki Elena geliyor. Kocası var; adam ölüyor
ama onu yalnızca kitap ve seks ilgilendiriyor gibi. Haksızlık mı ediyorum.
SOYKA – Haksızlık
olduğu kesin. Eşi ölüyor ve başka bir yaşam bekliyor onu. Burada zırhlara ya da
desteklere gereksinimi var sanki. Okumayı ve seksi bir tür korunma, bir tür
silah ya da destek olarak seçtiğini düşünüyorum.
KSE – Aynı
zamanda aile nedir sorgulaması mı?
SOYKA – Kesinlikle öyle. Lito’ya daha küçük diye kimse babasının öleceğini söylemiyor. Baba, ölümüyle nasıl bir travma yaşatacağını bilmeden ve hatta bana göre Lito’nun yaşayacağı travmayı şiddetlendirmek pahasına kendi son isteğinin peşine düşüyor. Anne de aynı yalanı seçiyor. Onun da bencilce gerekçeleri var. Neuman bana göre şöyle söylüyor; aile yalanlar ve bencillik üzerine inşa edilmiş bir kurumdur.
SOYKA – Kesinlikle öyle. Lito’ya daha küçük diye kimse babasının öleceğini söylemiyor. Baba, ölümüyle nasıl bir travma yaşatacağını bilmeden ve hatta bana göre Lito’nun yaşayacağı travmayı şiddetlendirmek pahasına kendi son isteğinin peşine düşüyor. Anne de aynı yalanı seçiyor. Onun da bencilce gerekçeleri var. Neuman bana göre şöyle söylüyor; aile yalanlar ve bencillik üzerine inşa edilmiş bir kurumdur.
KSE – Yalnız
Konuşmalar’dan bu sonuç çıkmaz.
SOYKA – Çıkar.
Kanıtlayabilirim de...
MUH – Nasıl
kanıtlayacaksın?
SOYKA –
Neuman’nın gerçek yaşam öyküsünü okudum bir yerde. Babası hastalanınca annesi
ona bakıyor. Baba iyileşiyor ve bu defa annesi hastalanıyor. Babası da ona
bakıyor ama anne yine de ölüyor.
MUH – Kitap bir
tür otobiyografi mi?
SOYKA – Hayır! Bunu söylemiyorum ama yazarın yaşamından kesitler var.
SOYKA – Hayır! Bunu söylemiyorum ama yazarın yaşamından kesitler var.
KSE – En
sevmediğim yazar üslubu. Kendi hikayeni anlatmayacaksın arkadaş. Öyle değil mi?
SOYKA – Bunu
yazarla konuşmalısınız. (Gülüşmeler)
KSE – Bu sohbeti
şimdi röportaja çevirebiliriz. Katalanca, Sırpça, İspanyolca... Nereye doğru
gidiyorsunuz? SOYKA böyle sürdürecek mi?
SOYKA – Evet sürdürecek. Yeni kitaplar geliyor. Romence hazır, Kaza... Sebastian romanı. Mayısta raflarda olabileceğini sanıyorum. Sonra da Suriyeli, Libyalı ve Afrika’nın ortalarından birer yazarın kitabını düşünüyoruz.
SOYKA – Evet sürdürecek. Yeni kitaplar geliyor. Romence hazır, Kaza... Sebastian romanı. Mayısta raflarda olabileceğini sanıyorum. Sonra da Suriyeli, Libyalı ve Afrika’nın ortalarından birer yazarın kitabını düşünüyoruz.
KSE – Bekliyoruz
efendim. Yayınlanınca yine sohbete gelebilir miyiz?
SOYKA – Her
zaman...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder