1 Şubat 2014 Cumartesi

Haremdeki Solcular

HAREMDEKİ SOLCULAR

Sol için 17 Aralık, kurgulamadığı, düşünmediği ve mecrasında gitmeyen bir hadise olarak ortaya çıktı. Daha şiddetlisine tanık olmuşlardı elbette ve acıya dayanmaya çalışmışlardı. Misal 12 Eylül'ü uzunca bir müddet ve dahi ayaklarının altındaki kum çekilirken "bildik" araçlarla tahlil edegelmişlerdi. Özal'a yakalandılar. Özal ile solcuların flörtü o dönemleri yaşayanlarca bilinir. Özal tıknaz, gözlüklü bir adamdı.  Elleri havada kavuşurken kan ter içinde kalıyordu ama dört eğilimi birleştirdiğini söyleyip, solculara ilk çemberde olmasa da sonraki çemberlerden birinde yer açıyordu. Solun Özal ile seviyeli birlikteliği, solcuların döneklik kompleksini aşamaması yüzünden kısmen akamete uğrayıp tam verimli olamasa da Tayyip bey'e gelindiğinde sarih bir destek ortaya kondu. Dünya değişmişti zira. Üstelik Tayyip bey de bu flortöz yakınlaşmaya uzak durmuyor, faşizmin odağında yerleşik asker ile belli sınıfların hizmetkarı haline evrilmiş olan sivil bürokrasiyi tarumar edeceğini söyleyerek solcuların gönlünü çalıyordu. Tayyip bey için bu minval üzre yürümek solculara yakınlaşma gayesinden de öte zaten kendi mizacının ve düşüncesinin de bir gereğiydi. Hem askerler ve sivil bürokrasi ortak düşman olarak hedefe konulduğunda, bir taşla sayısız kuş vurulması muhtemeldi, oldu. Dini gruplardan, liberallere, solculardan, Kürtlere kadar geniş ve hınç dolu bir kütle olan bitene alkış tutmayı yeğledi. Hele ki; AB'den zaferle dönmek, Kıbrıs sorununda Denktaş ve Mümtaz Soysal'ı alt etmek, "one minute" diye marka olmak yok mu, solcular kuramsal olarak değil ama edimsel olarak bayıldılar Tayyip beye. Tıpkı, kahir ekseriyet gibi... Geniş kitleler karizmaya yalvarıp padişahlaştırıyor, harem kur yerimizi alalım çığlıkları atıyordu. Bu herc-ü merc içinde solcular Tayyip haremine, o Özal dönemindeki korkunç döneklik saldırılarını da yemeden kendiliğinden yerleşiverdiler. Artık haremde Cemaat, liberal, Kürt vb dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı göstermeksizin solcular da yerlerini almışlardı. Haremin yargılamalar, polis, ihale gibi konularda ortaklaşa geliştirdiği ezberlere katıldılar. Yetmez ama evet diye ortaklaşa bir de marşları oldu. Solcular marş söylemeyi sever. Böylece ritüellerinden de yoksun kalmadılar. Evet, haremde her şey vardı işte. Askere düşmanlık, sivil bürokrasinin hacamat edilmesi, akil insan statüleri, devlet sanatçısı unvanı, yetmez ama evet marşı... Haremin yönetimine kadar sokulmayı başardılar zamanla. Kültür ve Turizm Bakanlığı bile bir eski sosyal demokrattaydı. Tanrım, bu tariflediğimiz yer Tayyip beyin haremi kötülemesinden çok daha fazlasını hak eden bir yer, orası handiyse bir cennetti. Kimilerinin Tayyip beye sitayiş edebilme yetkileri bile oldu o cennetde/haremde... Onu Ankaralılaşmakla utandırabilenler, yanağını okşayanlar, abi diye iltifat alanlar vardı... Aklıma geldikçe dostane bir tebessüm oturuyor yüzüme, yazarken bile tüylerim diken diken oluyor. O haremde kendilerini mesut ve bahtiyar duyumsayan nice solcunun arada bir canını sıkacak şeyler olmuyor değildi elbette ama Gezi'ye kadar dişlerini sıkıp, kanaat gösterme ulviyetini haizdiler. Gezi, kimin nereye savrulacağı konusunda ilk can sıkıcı deneyim oldu. Kürtler solcu olduklarını unutmak istedi, beceremediler. Polisin can alma, göz çıkarma, gaza boğma şiddetini bir müddet, bize yapılırken ses çıkmazdı, alın siz de yaşayın, oh olsun, kabilinde şümullendirmek istediler ama vicdan el vermedi. Haremdeki öteki solcular da başlarını kaldırıp, insandan ve en önemlisi de dünyanın değişmesinden yana olduklarını anımsadılar. Kan damarlarında hızlı dolaşmaya başladı. Hatta beyinlerine kadar ulaştığı vakitler oldu. Ama yine de sahte cennet, güzel harem kolay terk edilebilecek bir yer değildi.
Ve, lakin 17 Aralık oldu. Bunlar haremde yetmez ama evet şarkıları söylerken padişah ve efradı malı götürmekle meşgul çıkmadı mı, tanrım... Abant'ta eteklerine yapıştıkları, haremden arkadaşları olan Cemaat, düşman ilan edilen bürokrasinin ta kendisi olmuş... Görmemişler. Ankaralışamak ne güzel şeymiş aslında ses kayıtlarındaki İstanbul'a bakılırsa... Her şey alt üst oldu. Haremde solcu olmak çok zordu artık. Özal'ın dönekleri kadar olmasa da bir maraz hal şimdi başlarında. Hala yetmez ama evet şarkısıyla Tayyip beyin gözlerinin içine aşkla bakabilme ihtimalleri var ama artık biliyorlar ki haremde olmalarının tek nedeni var. Halvet.

Tarık Y. Birkan

Hiç yorum yok: