17 Ekim 2014 Cuma

ŞİİRE ÖNSÖZ YAZILABİLİR / ŞEHRİN ÖTEKİ YÜZÜ TANRI VE SEVDA

















Yaşınız nerelerde, benim yaşıma denk mi bilemem ama bizim kuşak kendinden söz etmekten pek haz almazdı. Bunun bir yansıması olarak başkalarının özel yaşamlarını kurcalamayı da pek sevmez ve beceremezdik de. Ancak, insan denilen canlının ruhuna dair özellikler de hep ilgimizi çekmiştir. Peki, bu iki karşıt duruş, bir kişinin beynine, yüreğine yerleşmişse sonuç ne olabilirdi? Tekrarı sevmiyorum ama demem o ki; hem insanın özel yaşamından uzak durup hem de insan denilen canlının ruhsal durumuna bulaşmak ve meraklanmak nasıl bir sonuç çıkarırdı?  Diğer ussal ve bilimsel yanıtları bir yana bırakarak kısaca söylemeliyim ki; çözüm dizelerdir. Bireyin özel halini küçümsemeden, insan ruhunun yüceliğinde koşuşturan şey sözcüklerin ahengidir.  İşte insanı şair, sözcükleri dize ve şiire dönüştüren tılsım. Aşağıda, karma karışık ama sadeliğin tılsımına vakıf kimselerin şiiri yazılı. Buyurun buradan yakın.
Mustafa Doğan / Yeni Delhi – Uzaklar – Ekim 2014
(günün birinde ölü şairin defteri'ne dahil olacak)

ŞEHRİN ÖTEKİ YÜZÜ TANRI VE SEVDA

Bu çürük şehirde
kurtçuk sinmiş ceviz yaprağı büyüklüğünde
atardamarları görünen ve dahi okunan
sılaya benzer, hasreti yüklü
zalım bir sokakta meçhul müdavimliğimdeyim yine,
Hiç gerçekçi olamamışım ki öyle bir dünya düzeni
sağıltılamayan sanrılarıma bakarak
özüme muamele terör örgütü mensubu
saygın medyanın ifadesi ve buyurusuyla en azgınından
katil
en yoğun haliyle şair,
işte demem o ki;
hayatı bahşeden
varsıl, her şeyi ve dört yanı mamur bir tanrının
açtığı ateş ile sevdalanmaya yüz tuttuğuma dair
derin emareler var
şuramda, hasreti yüklü
yüreğimin konuşlandığı sol yanımda,
Stratejik önemi haiz zira
azgın kan selleri geçiyor içinden içinden
ne kuşluk, ne zemheri, ne yakın çağ
dinmiyor çırpınması, de çarpıntısı
sebebi yarım sevda,
Henüz tüketilmemiş ve asla tüketilemeyecek kadar çok
yüklü, asil ve inançsız bir acıyla
kıvrım kıvrım kıvrandırıyor
yanımın birinde tanrı, öteki yürek
anam doğurduğu saliseden bu yana beni
seçtikleri tarafımdan başlayarak,
Yılgın, öfkeli, vurdumduymaz
kıt kanaat aç bir iti besleyen
merhametinde
marifetinin de keyfini sürerek
tevekkül talep ediyor
bu acizden
ilkin tanrı, sonra sevda, hasreti yüklü,
Bir şey verilmeyecek kadar ve her şey verilse de tatmin olmayacak kadar
olsa da tatmin etmeyecek kadar
kadar kadar
unuttuğu çarık çürük bir şehir kuytusunda
ha bire ayakta kalarak
hem de mutlu etmek için yüce tanrıyı
bir de müşteki
yancısı sol yanımın sancısı
yaş söğüt dallarıyla kırbaçlatıyor kendimi,
Yaser Arafat vardı o vakitler
fare suratlı bir adam ama belinde de kallavi silahı
önce faşiste ve sonra tanrıya başkaldırmayı adet edinmişti ki
sevdalarını da bilirim efendinin
ben de ona inat ve ondan feyzalarak
hatta sürünerek ve beceremeden onun kadar dik durmasını
açlıktan ağzımın kokmasına izin verdim en çok
kan suyu kadar azıcık da çarpmasına aşkla böğrüme
yüreğin,
Sanıyor ki tanrı
sunduğu bir ezadır genç bedenimde o vakitler
sarmalayan bir derin ızdırap,
işbirlikçisi, içime istihbari bilgiler için
sol yanıma ve stratejik
yerleştirdiği deli
an geliyor diyor ki; tanrı benim
ki başkaldırcısı ve asılacak bir asi
ayrımında değil
bir mürted,
Heyhat
yalan ve yanlış ve acımasız bir kan pompalayıcısını
işbirlikçisi tanrıyı
kendime bir ezelden öteki ebede
kılavuz tayin etmişim
namussuz olan benim,
Kızıl bir gün batımı
kısa ve senin için yaratılmış, yapılmış engebelerin üstünden
sopayla top savurturken müstakbel sahibem
beni de senin gibi onun yarattığını
bir de senin de sol yanında bir kas yığını taşıdığını bilmekle beraber
vereceğin ücreti beğenmeni bekleyen şu ıslak kedi yavrusu benim
duy sahibem duy,
Bizi, hem seni varsıl insan, hem beni kapı önü miyavcısı
bu şehre amade kılan aynı tanrının
altarına taşıdığımız kurbanlar,
Şehri insansız tahayyül et, bir an
bir ucundan kasırga yürüsün, öteki ucundan ben
buluşalım körüklemelere uygun bir mahallinde
daha ziyade espiyonaja davetkar olsun
kurşun izleri kapatılmış, asılı bombalı pankartları inik
duvarlarında kırmızı, damar suyu renginde al
yazılar silinmemiş
“kahrolsun devrimciler ve aşk”
bitireceğiz insanlığı
hal böyleyken
paçamdan yakalayıp savursun başka ve insancıl bir asi şehre
aşk yoksa, bilemedin tanrı kalsın bu yerde,
İliklerine ihanet sızdırılmış ha kafir, ha yoluk, ha yenik
ne idiğü belirsiz şehre
kanatsız bile katlanabilen doğan avcıdır velakin her avcı kadar av
beklemektedir
her fani kadar ahlaksız, suskun
ılık bir esintide, varsa amenna cennetde bir ağacın altına gömülmeyi
neydi adı
vasiyet et, eder,
Kimse öğrenmeyecekse ve varsa bir dirençse mihenk noktası
bir direnmeye davetse sözcükler
mağrur ve yapışkan bir pençedir
savunmanın da özeti,
Sürünüyoruz üstad, sömürge bir toprak üstünde bir yığın olarak
bir şehir kuruluyor bin köy yıkılarak
bir insan doğuruyor tanrı milyon insan feda ederek
bu yanı nasılsa kainatın
öteki yanı
senden yanı
karbon konmuş aynı minval üzre
tanrı her yerde aynı yakıtı kullanıyor
ısınmak ve gülmek için
söze vurulursa sevda, kabı istenirse yürek
tanrı işbirlikçisinin esiri,
Hep birlikte ve ama farklı meşgalelerle avunuyoruz
ben bir, sen bir, o bir
kuşkucu olmayan emre amade yanımı gönderdim tanrıya
selamımı ilet dedim sol yanımdaki ihanet şebekesi
kaalesiz ve deli
o halde ben de
türküsündeyim hayatımın

bir ayrılık, bir yoksuzluk, bir ölüm...

Hiç yorum yok: