Yaşınız nerelerde, benim yaşıma denk mi bilemem ama bizim
kuşak kendinden söz etmekten pek haz almazdı. Bunun bir yansıması olarak
başkalarının özel yaşamlarını kurcalamayı da pek sevmez ve beceremezdik de.
Ancak, insan denilen canlının ruhuna dair özellikler de hep ilgimizi çekmiştir.
Peki, bu iki karşıt duruş, bir kişinin beynine, yüreğine yerleşmişse sonuç ne
olabilirdi? Tekrarı sevmiyorum ama demem o ki; hem insanın özel yaşamından uzak
durup hem de insan denilen canlının ruhsal durumuna bulaşmak ve meraklanmak
nasıl bir sonuç çıkarırdı? Diğer
ussal ve bilimsel yanıtları bir yana bırakarak kısaca söylemeliyim ki; çözüm
dizelerdir. Bireyin özel halini küçümsemeden, insan ruhunun yüceliğinde
koşuşturan şey sözcüklerin ahengidir.
İşte insanı şair, sözcükleri dize ve şiire dönüştüren tılsım. Aşağıda,
karma karışık ama sadeliğin tılsımına vakıf kimselerin şiiri yazılı. Buyurun
buradan yakın.
Mustafa Doğan / Yeni Delhi – Uzaklar – Ekim
2014
(günün birinde ölü şairin defteri'ne dahil olacak)
(günün birinde ölü şairin defteri'ne dahil olacak)
ŞEHRİN ÖTEKİ YÜZÜ
TANRI VE SEVDA
Bu çürük şehirde
kurtçuk sinmiş
ceviz yaprağı büyüklüğünde
atardamarları
görünen ve dahi okunan
sılaya benzer,
hasreti yüklü
zalım bir sokakta
meçhul müdavimliğimdeyim yine,
Hiç gerçekçi
olamamışım ki öyle bir dünya düzeni
sağıltılamayan
sanrılarıma bakarak
özüme muamele terör
örgütü mensubu
saygın medyanın
ifadesi ve buyurusuyla en azgınından
katil
en yoğun haliyle
şair,
işte demem o ki;
hayatı bahşeden
varsıl, her şeyi ve
dört yanı mamur bir tanrının
açtığı ateş ile
sevdalanmaya yüz tuttuğuma dair
derin emareler var
şuramda, hasreti
yüklü
yüreğimin
konuşlandığı sol yanımda,
Stratejik önemi
haiz zira
azgın kan selleri
geçiyor içinden içinden
ne kuşluk, ne
zemheri, ne yakın çağ
dinmiyor çırpınması,
de çarpıntısı
sebebi yarım sevda,
Henüz tüketilmemiş
ve asla tüketilemeyecek kadar çok
yüklü, asil ve
inançsız bir acıyla
kıvrım kıvrım
kıvrandırıyor
yanımın birinde
tanrı, öteki yürek
anam doğurduğu
saliseden bu yana beni
seçtikleri
tarafımdan başlayarak,
Yılgın, öfkeli, vurdumduymaz
kıt kanaat aç bir
iti besleyen
merhametinde
marifetinin de
keyfini sürerek
tevekkül talep
ediyor
bu acizden
ilkin tanrı, sonra
sevda, hasreti yüklü,
Bir şey
verilmeyecek kadar ve her şey verilse de tatmin olmayacak kadar
olsa da tatmin
etmeyecek kadar
kadar kadar
unuttuğu çarık
çürük bir şehir kuytusunda
ha bire ayakta
kalarak
hem de mutlu etmek
için yüce tanrıyı
bir de müşteki
yancısı sol yanımın
sancısı
yaş söğüt
dallarıyla kırbaçlatıyor kendimi,
Yaser Arafat vardı
o vakitler
fare suratlı bir
adam ama belinde de kallavi silahı
önce faşiste ve
sonra tanrıya başkaldırmayı adet edinmişti ki
sevdalarını da
bilirim efendinin
ben de ona inat ve
ondan feyzalarak
hatta sürünerek ve
beceremeden onun kadar dik durmasını
açlıktan ağzımın
kokmasına izin verdim en çok
kan suyu kadar
azıcık da çarpmasına aşkla böğrüme
yüreğin,
Sanıyor ki tanrı
sunduğu bir ezadır
genç bedenimde o vakitler
sarmalayan bir
derin ızdırap,
işbirlikçisi, içime
istihbari bilgiler için
sol yanıma ve
stratejik
yerleştirdiği deli
an geliyor diyor
ki; tanrı benim
ki başkaldırcısı ve
asılacak bir asi
ayrımında değil
bir mürted,
Heyhat
yalan ve yanlış ve
acımasız bir kan pompalayıcısını
işbirlikçisi
tanrıyı
kendime bir ezelden
öteki ebede
kılavuz tayin
etmişim
namussuz olan
benim,
Kızıl bir gün
batımı
kısa ve senin için
yaratılmış, yapılmış engebelerin üstünden
sopayla top
savurturken müstakbel sahibem
beni de senin gibi
onun yarattığını
bir de senin de sol
yanında bir kas yığını taşıdığını bilmekle beraber
vereceğin ücreti beğenmeni
bekleyen şu ıslak kedi yavrusu benim
duy sahibem duy,
Bizi, hem seni
varsıl insan, hem beni kapı önü miyavcısı
bu şehre amade
kılan aynı tanrının
altarına
taşıdığımız kurbanlar,
Şehri insansız
tahayyül et, bir an
bir ucundan kasırga
yürüsün, öteki ucundan ben
buluşalım körüklemelere
uygun bir mahallinde
daha ziyade
espiyonaja davetkar olsun
kurşun izleri
kapatılmış, asılı bombalı pankartları inik
duvarlarında
kırmızı, damar suyu renginde al
yazılar silinmemiş
“kahrolsun
devrimciler ve aşk”
bitireceğiz
insanlığı
hal böyleyken
paçamdan yakalayıp
savursun başka ve insancıl bir asi şehre
aşk yoksa, bilemedin
tanrı kalsın bu yerde,
İliklerine ihanet
sızdırılmış ha kafir, ha yoluk, ha yenik
ne idiğü belirsiz
şehre
kanatsız bile katlanabilen
doğan avcıdır velakin her avcı kadar av
beklemektedir
her fani kadar ahlaksız,
suskun
ılık bir esintide,
varsa amenna cennetde bir ağacın altına gömülmeyi
neydi adı
vasiyet et, eder,
Kimse öğrenmeyecekse
ve varsa bir dirençse mihenk noktası
bir direnmeye
davetse sözcükler
mağrur ve yapışkan
bir pençedir
savunmanın da özeti,
Sürünüyoruz üstad,
sömürge bir toprak üstünde bir yığın olarak
bir şehir kuruluyor
bin köy yıkılarak
bir insan doğuruyor
tanrı milyon insan feda ederek
bu yanı nasılsa
kainatın
öteki yanı
senden yanı
karbon konmuş aynı
minval üzre
tanrı her yerde
aynı yakıtı kullanıyor
ısınmak ve gülmek
için
söze vurulursa
sevda, kabı istenirse yürek
tanrı
işbirlikçisinin esiri,
Hep birlikte ve ama
farklı meşgalelerle avunuyoruz
ben bir, sen bir, o
bir
kuşkucu olmayan
emre amade yanımı gönderdim tanrıya
selamımı ilet dedim
sol yanımdaki ihanet şebekesi
kaalesiz ve deli
o halde ben de
türküsündeyim
hayatımın
bir ayrılık, bir
yoksuzluk, bir ölüm...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder