27 Ekim 2014 Pazartesi

terk edilmeye, şiire ve romana dair taslak düşünceler




TERK ETMEK

Bütün yaşamım boyunca her gözlemlediğim ve deneyimlediğim örnek aynı apartmanın, aynı dairesinin kapısını çalıyor. Giden yerini bulmuştur da gitmiştir. Değilse de en azından müstakbel ya da düşsel bir sevgili adayı mutlaka vardır terk edilişlerde. Kendine bile bunu söyleyebilme cesareti olmayanın, tutup da...   YAKINDA BİTERSE...






ŞİİRDEN ANLAMAYAN KADIN KUŞAĞI

Günümüz genç kadın kuşağı okumaya ve özellikle de şiire karşı bir reaksiyon duyuyor. Atatürk’ün yıllarca yazıştığı, sevdiği kadına yazdığı mektuplardaki dili aklıma geldikçe bu savrulma kendimi “dinazor” olarak duyumsamama yol açıyor. Bu kuşağa bir dönem dünya edebiyatının ve özellikle romanının temel kurgusunda mektupların ve mektuplardaki dilin ve içine döşeli, evet depresif yanları da var ama, şiirin ne denli önem arz ettiğini anlatma gayesinde değilim. Bu gereksiz de bir çaba olurdu. Görselliğin hakim olduğu bir dünyaya düşler ve duygulardan bahsetmek yersiz de. Ama bu kadar büyük bir savrulma da canımı acıtıyor. Şiir diye bir gerçek var. Tüm sevdaların ortak dili o. Yurt sevgisinden tanrı sevgisine kadar. Ve kadına ve erkeğe duyulan aşka hep önsöz olmak gibi ulvi bir de işlevi. Bunu göremeyen kadın gözü, bunu göremeyen kadın yüreği için üzülüyorum. (Muhtemel onlar da benim için...)

Çok sevdiğiniz bir kadın için şiir yazmak, hadi yazamasanız da gözlerinin içine bakarak bildiğiniz bir iki dizeyi fısıldamak ne kadar korkunç olabilir ki? Bu genç kadınlara klişe, dozajı artırılmış derecede romantik, hatta komik gelen usul bir önceki kuşakla yok mu oldu? Bitip gitti mi? Ben şiirden anlamıyorum, diyen genç kadınların içinden hala “farklı” olanların çıkacabileceğini düşünemeyecek miyiz?   YAKINDA BİTERSE...





ROMAN ELEŞTİRİLERİ

Roman okurunun işi, içinde bulunduğumuz dönemde daha da zor hale geldi. Okur yalnızca ticari kaygıları da içermek üzere pek fazla saikle yazılmış romanla karşı karşıya geliyor. Yayınlanıvermiş roman sürüsü içinden hangisini seçeceği konusunda da herkesin kafası karışık. Böyle olunca / bu nedenle sanırım çağımız okuru da epeyce kolaycı. Araştırma ve öğrenme olanaklarının arttığı bir teknoloji devrimi yaşanırken, okunabilecek kitap seçiminde eskisinden çok daha az çaba harcanıyor. Kitap seçimi için de tıpkı otel seçerken kullanılan yol ya da yöntemlere başvuruluyor. Kısa ve zihin açıcı bir tümceyle meramımı ifade edeyim. Akademik ya da edebi roman eleştirisi yerine kitap tanıtımları rehber seçilmiş durumda. O kadar öyle ki; roman okumayı sevdiğim ve bilimsel eleştirileri önemsediğim halde, kitaplara dair internet üzerinden ve kitap ekleri vasıtasıyla yapılan tanıtımlardan ben bile çok fazla yararlandığımı gördüm. Dolayısıyla, son dönemde okumak için edindiğim yeni romanların önemli bir bölümü ilk bir kaç sayfadan sonra kütüphaneme yollanıyor. Bir daha da kapaklarını kaldırmıyorum. Bu nedenle roman eleştirisi üzerine başlangıç niteliğinde bir iki tümce yazacağım. Bu yazının ayrıntılı hali için de çalışıyorum.
Okuyucu öncelikle kitap tanıtımıyla, eleştirinin ayrı şeyler olduğunu bilmeli. Kitap ekleri, edebiyat dergilerine de yansıyan kolaycılığı bir yana koymak gerekiyor. Zira, tanıtmak, anlatmak ve bundan para kazanmak hedefi olan çok sayıda internet sitesinde ve kitap eki ve edebiyat dergisinde... YAKINDA BİTERSE...

Hiç yorum yok: